Nereye giderseniz gidin, kalacağınız süreye ve konuma göre hava durumunu kontrol ederek çantanızı hazırlayın. Biz Şubat 2017’de gittik ve şansımıza Kars’ta da İstanbul’da da müthiş bir soğuk vardı.

Doğu Ekspresi İçin Çanta Hazırlığı

IMG_8793-01.jpeg

Uçakta bagaja vermemek için ve trende de yer kaplamaması için sırt çantamızın boyutunu abartmadık. İçlik, termal çoraplar, polar, dokunmatik kışlık eldivenler, kalın bere, boyunluk ya da kalın atkı, çatlamasın diye dudak kremi, el kremi, muhakkak güneş gözlüğü, kar ve su geçirmeyen goratex botlar tercih ettik.

Tren için ne alalım diye sorarsanız, merak etmeyin tuvalet kağıdı var. Tabi fazla mal göz çıkarmaz çünkü tuvaletler ortak kullanım. Islak mendilse hayat kurtarır.

Yolculuk en az 24 saat süreceğinden, yanınıza aperatif yiyecekler almayı da unutmayın. Tabi tcdd’nin yemekli vagonlarında da her öğün için doyurucu yemekler mevcut.

Eğer 4 kişilik ya da 2 kişilik odalarda kalıyorsanız ve ne kısmetlisiniz ki bilet bulmuşsunuz. Merak etmeyin temiz yastık, çarşaf ve yorgan var.

Pulmanlar hariç, örtülü kuşetli ve yataklı vagonlarda priz var ama yeterli değil. Dolayısıyla priz çoklayıcısı ve powerbank almanız önemli. Bu arada trende kitap okumak da ayrı bir tat, haberiniz olsun.

Hadi biz kaçtık o zaman…

Anıt Kabir’den Doğu Ekspresine

Tren her gün 18:00’de Ankara’dan Kars’a hareket ediyor. Biz de İstanbul’dan sabah uçağı ile Ankara’ya gelerek, ilk önce Anıt Kabir’i rahat rahat gezelim dedik.

Anıt Kabir’de askerlerin nöbet değişimini pür dikkat takip ettik. Gerçek anlamda bir takipten bahsediyoruz. Peşlerini bırakmadık. Böyle bir senkronizasyon yok.

20170202_123124-01.jpeg

Hayranlıkla müzeyi dolaşıp, Atamıza dualarımızı okuduktan sonra, bilet vaktine 2 saat varken garın yolunu tuttuk. Biz ne yapıp ne edip geç kalmayı becerenlerdeniz… Ciddiyiz hiç gülmeyin… Bir seferinde yine geç kalmayalım diye, yurt dışında hava alanına yarım gün erken gittiğimizi biliyoruz.

Bu sefer de 40 dk. lık yolu trafikten 2 saatte gidemedik. Yolun ortasında taksiden inip 15 dk koşmanın sonunda dalak şişmiş, bileti gösterip adres soruyoruz, nefes almaktan konuşamıyoruz. “Yanlış geldiniz, burası yeni gar, siz eski gara gideceksiniz” diyolar. Hoooppala tekrar koşmaya başladık, eski gara geldik kan ter içinde. Meğer demiryolu hattı yol çalışmaları varmış. Gardan otobüslerle Irmak Tren İstasyonuna gidilecekmiş. Ve biz otobüse 3 dakika kala yetiştik.

Ne diyordu Bill Gates; “Sınavlara çalışmaya daima geç başlayın; bu size zaman yönetimini ve acil durumlarla başa çıkmayı öğretir.” Size tanıdık geldi mi?

Doğu Ekspresi – 1. Gün

Anlık planla çıktığımız bu doğu ekspresi yolculuğunda, 3. Vagon pulmanda ancak bilet bulabildik. Yataklı vagonlarda yer bulamadık diye üzülürken, meğer süper bir eğlencenin ilk adımları bu vagonda atılacakmış. Kafa dengi insanlarla tanışıp kaynaştıktan sonra, oturmaktan sıkılıp treni gezmeye başladık. Hep beraber soluğu yemekli vagonda aldık.

IMG_9208-01.jpeg

Herkes yanında getirdiği kumanyasını ortaya çıkardı ve mutluluğun paylaştıkça çoğaldığı bir ortamda yemekler yendi. Sohbet sohbeti açtı, kahkahalar, şakalar…bir baktık Mirsade hoparlörünü çıkardı. Vagon görevlilerinin de izin vermesi ile şarkılar söylendi, tempolar çoğaldı. Halaylar çekildi, kahkahalar davetkar bir şekilde tüm treni sardı… deyimi tam yerinde kullanacağız; yemekli vagonda iğne atsanız yere düşmezdi, ikili oturma koltuklarında üçlü dörtlü oturuyorduk…

grupca.jpg

23:00’de kapanması gereken yemekli vagon, bu kalabalıktan ve görevlilerin iyi niyetinden gece 01:00’e kadar açık kaldı… Çaldı sazlar, söylendi şarkılar.

IMG_20170202_234139_744.jpg

Bu güzel geceden sonra, koltuklarda uyumaya çalışmak ızdıraba dönüşmedi değil… kimimiz matları kolidora serdi yere yattı, kimi iki koltuk arası uyku tulumunda, kimileri de birbirine sarıldı…

Doğu Ekspresi – 2. Gün

Şafak yeni yeni sökmeye başlarken, uyku semesi açılan bilinçler acıkma sinyallerini verdi. Yine imece usulü ile bütün ganimetler yemekli vagonda masalara açıldı.. öğrencisi doktoru, avukatı, öğretmeni herkes aynı tabaktan karnını doyurdu çok şükür. Filiz ve Aslı’nın kahvaltılıkları hala aklımızda. Ege’nin kokusunu Kars yolunda hissettik sağolsunlar. Çaylar mı tabi ki devlet demir yollarından… heee bu arada Umut’un masa altında demlediği o nefis kaçak seylan çayını unutursak, kalbimiz kurusun…

20170203_114403-01.jpeg

Sabahın ışıklarını gören fotoğrafçı camiası, heyecanlı çocuklar gibi vagonlarda bir o camdan bir bu cama koşuyordu. Tabi ki biz de onlarla…Manzara mı? muhteşem. Gece durmaksızın yağan kar, diz boyunu çoktan geçmişti. İstasyonlarda vagonlardan aşağıya dahi inilmiyor hatta raylar bile gözükmüyordu…

Süper fotoğralar için kadraj kavgalarını bir yana bırakalım da, yemekli vagonda sohbet ederken yanımıza bir köpek geldi. Max, Jandarmanın arama timinin vazgeçilmeziymiş. Tanıştık, kaynaştık, peynirimizi yedi, tabi komutanının izniyle. Herkes güvenlik kontrolünden geçtikten sonra yeni tanıştığımız insanların hayatları, din, tarih, felsefe, devlet, millet, seyahat derken…saatler geçti.

Bu soğuk demir yığını, o kadar sıcak ve samimi duygularla Kars’a gitti ki… tadı daima aklımızda kalacak. Akşamın finalini Sarıkamış’tan binen arkadaş kemençesi ile yaptı ve bisikletiyle dünyayı gezen çiftin melodisiyle trenden indik.

The Kars Vegas

Akşam saatlerinde varmış olduğumuzdan, ekstra soğuktu Kars. Yerler komple buz tutmuş, asfalt görmeniz imkansız. Not: Kars’da zordur yürümek, anladık ki eller cebe girmeyecek.

20170203_194318-01.jpeg

Kars merkezinden araç kiraladık. Aklınızda olsun buralarda araç kullanmak pek tekin değil ve diğer büyük şehirlere göre daha pahalıya çıkıyor. Kalacağımız oteli de bulduktan sonra karnımızı doyurmak üzere Hanımeli Mutfağı’na doğru yol aldık. Vardığımızda içerisi tıklım tıklımdı ve oturacak yer yoktu. Buna rağmen sağolsun sahiplerinden Dilek hanım, öncesinde fiskos masasında çay ısmarladı, sonra da güzel bir yere aldı. Bu soğukta bizi dışarda ve aç bırakmadıkları için çok minettarız.

Dışarının sıcaklığı -20 olunca kapı açıldı mı içeriye buhar kütlesi giriyordu. Ama korkmayın, İstanbul’daki nem burada olmadığından size pek bir şey olmuyor sadece pantolonunuz donup karton kağıda dönüyor.

Hanımeli, samimi bir aile işletmesi. Çetin abi akordiyonu ile Sarı Gelini söyledikten sonra kasada hesabınızı alırsa şaşırmayın. Bu arada biz yemekleri sipariş ederken, 2 ozan da sazıyla başladılar şarkıları türküleri söylemeye, karşılıklı atışmaya. Yemekler alışık olmadığınız isimlerde ve enteresan tadlarda. Kars’ın yöresel ürünleri süryani tarifleriyle bezenmiş. Masamızdan yemeklerin biri gelip diğeri giderken, ozanların misafirlere dahi sataşmalarına gülmemek elde değildi.

Altın At Kış Festivali (Bildiğiniz Çıldır Gölü Festivali)

Sabah bembeyaz bir şehre açtık gözlerimizi. Rotamızı bir buçuk saat sürecek olan Çıldır Gölü’ne doğru çevirdik. Kemerleri taktığımız gibi, bol karlı Ardahan yoluna vurduk kendimizi. Yol boyunca insan görmeniz imkansız, birbirinden uzak köy evlerinin bacaları tütmese terk edilmiş sanırsınız. Tam bir doğu yolculuğu, hemde uzak doğu ( Espri için üzgünüz ritüeli bozmayalım dedik).

Güzel sesleriyle Yankı ve Umut başladılar mı içten içten şarkıları mırıldanmaya. Mirsade de boşta durur mu, alttan alttan fon veriyo … Ohhh keyfimize diyecek yok. Sonrasında enterasan düetli beatboxlı parçalar bile çıktı.

Başka yerde dinleyemezsiniz. En ilginç Ardahan yolculuğu olduğuna yemin edebiliriz. Aa bu arada süprizi sona sakladık sıkı durun şimdi. Ulan ne ballısınız diyeceklerinizden bu. Bizim de trende haberimiz oldu, Şubat’ın ilk hafta sonu yani bugün yani o gün, Çıldır Gölü Festivali varmış. Türkiye’nin tek doğal buz pisti olan Çıldır Gölü üzerinde; atlı kızak, dört nal at yarışı, rahvan at yarışı, cirit oyunları, atlı okçuluk yarışları ve daha bunun gibi bir çok gösteri yapılıyor. Hatta Dört Nal At Yarışlarında 1. olan atın sahibi ile kupa bile kaldırdık 🙂

20170204_124704.jpg

Geçen sene buz kalınlığını yeterli bulmadıklarından iptal edilmiş. Bu sene soğuk ve kar “Hayırdır beni unuttunuz mu?” dercesine ısırıyor. Vardığımızda inanılmaz bir araba trafiği olduğundan aracı 10 dk yürüme mesafesine bıraktık.  Bu arada normalde buraya şehir merkezinden minibüsler de geliyor, günlük turlar da düzenleniyor.

Araçtan inip yürümeye başladıkça, uçsuz bucaksız beyazın içinde kaybolan insanlar, araçlar ve atlar görüyorsunuz. Göl olduğunu söylemeseler inanmazsınız. Ufuk çizgisini bulmak için bir kaç dakika baktık.

_SAM0039-01.jpeg

Göle yaklaştıkça büyüyen bir kalabalık vardı. Buzdan el yapımı iglolar karşıladı bizi, ardından da halay çekenler. Düşünsenize, her mezhepten, milletten, siyasi görüşten siviller, polisler, jandarmalar el ele kol kola halay çekiyorlardı. 

Müzik, eğlence, yarışmalar, çoluk çocuk, genç yaşlı, şehirlisi, köylüsü…ohhh harbi karda festival. Bu arada donmuş bir gölün üstündeyseniz bir de bol kar yağmışsa, yürümek gerçekten çok zor ve yorucu oluyor, inanın o soğukta terledik… Mirsade’nin kendine has videosunu youtube kanalındanda izleyebilirsiniz 🙂

IMG_20170206_154010_296.jpg

Bir kaç saat sonrasında diğer bir kıyıya, Atalay’ın Yeri dedikleri restoranta gittik. Burada da Atlı kızaklara ve ata biniliyor. Üşürseniz de, içerde restorantta ısınıp, bir şeyler içip, gölde tutulan balıklardan tadabilirsiniz.

Aynı zamanda, buzda balık tutan balıkçıları izlerken fotoğraflayabilirsiniz. Nutrucina reklamındaki Norveçli balıkçılar gibi değiller ama 🙂 Buzdaki her deliğin de bir sahibi var unutmayın. Önceden anlaşıyorsunuz ücrette, sonra da ağa sardıkları tutulmuş balığı çekiyorlar.

IMG_9510-01j.jpeg

Yurdum insanı tabi, o da haklı, soğukta işini yapıyor. “Bana balık verme, tutmayı öğret” felsefesi ile gölün ortasında bulunan Türk bayrağına gittik. Balıkçının yaptığı gibi, delikten kendi başımıza ağı 10 metre kadar yukarı çektik ve kolum kadar balığı çıkardık. Unutulmasın ki biz de boğaz çocuğuyuz, denize cek atlar otlayla lüfer tutarız.

Kars Kalesi

Kars, ülkemizde güneşin ilk doğduğu yerlerden biri olduğundan, güneş de erken batıyor. Bu yüzden festivalden sonra Ani Harabeleri’ne o gün yetişemedik. Biz de şehre geri dönüp, merkezde olan Kars Kalesine tırmandık. Yanlış değil, tırmandık resmen.

Ülkemizin en yüksek şehir merkezlerinden biri olan Kars’ta, yerlerin karlı ve buzlu olması çıkışı epey zorladı. Kaleden şehrin tüm planı gözler önünde. 93 Harbi olarak bilinen savaşın ardından, şehir kırk yıl kadar Rusya’nın, Ermenistan’ın ve İngilizler’in işgalinde kalmış. Dolayısıyla Kars’ın şehir planlamasındaki farklılığı görebilirsiniz. Birbirine paralel giden caddeler, onları düzenli kesen sokaklar… Enteresan bir şehir.

_SAM0067-01.jpeg

Sağdan sağdan da güneşin kendini aşağıya bırakması ile hava yakmaya başladı soğuktan. Kalede soba başında demlikle çay içip ısındıktan sonra, tatlı bir yorgunlukla otele geri döndük. Akşam yemeğinde, Kars’ın meşhur olan kaz etini yemek için Kazevi’ne gittik. Bütün masaları gelecek büyük bir grup için ayırmışlar. Not: Aramadan gitmeyin. Sağolsunlar bunlar da bizi kırmayarak, sobanın başında çabuk kalkmak şartı ile yemeğimizi verdiler. Kaz eti konusunda pek güzel şeyler söyleyemeyeceğiz. Bizim ağız tadımıza göre çok met edilecek bir tarafı yoktu.

rusbinasi.jpg

Yemeği yedikten sonra hem sindirmek amaçlı hem de şehri gece lambaları eşliğinde izlemek için, sokaklarda dolandık. Mutlaka eski Rus binalarının yani şu anki devlet dairelerinin olduğu taraflara bir göz atın deriz.

Sarıkamış

Kars, tam bir peynir memleketi. Özellikle gravyer, küflü çeçil ve eski kaşarı Türkiye çapında nam salmıştır.

Kaldığımız otelde balı ve kaymağının yanında çeşit çeşit peynirini de tattık. Yüklendiğimiz enerji ile Sarıkamış’a hazırdık. Bekle bizi Türkiye’nin Alpleri.

Yol üzerinde de Sarıkamış Şehitliği’ne uğradık. Kars’ı Ruslar’ın elinden almak için gönderilen 90 bine yakın askerimiz, bu bölgede donarak şehit oldu. Biz de el açıp ruhlarına Fatiha okuyoruz.

Hava inanılmaz temiz Sarıkamış’ta. Ciğerlerimiz bayram ediyor. Neden mi? Normalde, dağlarda 2100 – 2200 metre yüksekliklerde kısa çalı çırpı, bodur ağaç olur. Fakat burası alabildiğine saf Sarıçam orman alanı. Kayak merkezine vardığımızda, her yer kristal kar, nam-ı diğer toz kar. Beyaza doyacaksınız. Belli bir süreden sonra da görmemeye başlayacaksınız, eğer siz de Burak gibi gözlüğünüzü unuttuysanız.

Burada kar topu kesinlikle yapamazsınız çünkü kar sıkışmıyor. Bu yüzden de kayakçılar ve snowboardcuların en çok tercih ettiği kar türü. Kristal Kar, dünyada iki kayak merkezinde bulunuyor; İsviçre Alpleri ve Kars Sarıkamış Kayak Merkezinde.

Kaymayı bilmeyenler için küçük kızakları 15 TL’ye kiralayıp, giriş pistinden kayabilirsiniz. Kalabalık bir grupsanız, kayak takımları pazarlıkla 20 TL’ye kadar kiralanabiliyor. Kaymaktan hoşlanmıyorsanız, telesiyejlere kişi başı 5 yada 10 TL verip zirveye çıkıp tekrar dönebilirsiniz. Manzara ve sessizlik aklınızı alacak. Not: Derin romantizim içerir.

Ani Harabeleri (Ani Ören Yeri)

Kayak, kızak derken, rotamızı Ani Harabeleri’ne çevirdik. 45 dk’lık süren yolculuk boyunca, her yer sadece beyazdı. Sıkıldınız mı bu cümleden, beyazdı, bembeyaz, karbeyaz…ama inanın gerçekten beyaz.

Belli bir saatten sonra kar, inanılmaz gözleri yoruyor. Kar körlüğü tabir edilen, geçici körlüğe kadar yol açabilirmiş. Yolda gözümüze yeni yapılan uzun uzadıya giden tüneller çarptı. Sorup soruşturduğumuzda ipek yolunun güzergahı olduğunu öğrendik.

ERMENİSTAN TÜRKİYE SINIRI

Ermenistan sınırına çok yakın olan Ani Harabeleri’ne geldiğimizde gün batımına bir kaç saat vardı. Öyle fotoğrafta gördüğünüz bir binadan ibaret değil, kocaman bir şehir aslında burası. Unesco Dünya Mirası’nda olan bu yeri anlatarak bitiremeyeceğimiz gibi, yazarak ta bitirmemiz imkansız. O yüzden bu linkten https://www.aniharabeleri.org/ daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.

Türkiye ile Ermenistan sınırında olan ören yeri, Arpaçay Nehri’nin hemen kenarında yer alıyor. Yazı ayrı, kışı ayrı karelere konu olan bu yeri, gezmeniz 1 saatten fazla sürüyor. Hele bir de bizim gibi 70 cm. karda gittiyseniz, bata çıka 2 saate varabiliyor.

Bu arada aklınızda olsun; Kış Saati “Açılış: 08:00 – Kapanış 17:00” , Yaz Saati  “Açılış: 09:00 – Kapanış: 19:00”. Tatil günü olmayan ani harabelerinin girişi 8TL.

Batan güneşin mükemmel ışığından yararlanarak süper kareler çektik. En azından biz öyle düşünüyoruz. Şehir merkezine döner dönmez tadı damağımızda kalan eski kaşarından, gravyerinden ve balından aldık. Aracı teslim ettikten sonra tren istasyonuna en yakın otelde yer ayarladık. Çünkü tren beklemez.

IMG_20170213_231321_122.jpg

Ser Çarşafları, Doğu Ekspresi’ndeyiz

Doğu ekspresi Kars’tan Ankara’ya her gün sabah o8:00’de kalkıyor. Yine 24 saat 30 dakika sürüyor. Tabi rötarlar oluyor. Örneğin biz trenle Kars’a gelirken 27 saatte anca geldik. Bazen de hava o kadar soğuk oluyor ki, gece sular donuyor ve tuvaletler çalışmıyor. Her neyse, bir yola çıktıysanız her türlü varıyorsunuz.

Biz de sabah kahvaltıyı erken yaparak geç kalma durumu olmasın diye lobide beklemeye geçtik. Yükümüz de aldığımız ürünlerden dolayı ağırlaştığı için taksi çağırdık. Taksi bir türlü gelmedi, lobide gurbetten akrabamız gelecekmiş heyecanıyla taksi bekliyoruz. Zaman gittikçe daralıyor, tabi aldı bizi stres. Resepsiyona çıkışıyoruz, tamam şimdi gelecek, ha geldi ha gidiyoruz derken biz yoldan taksi aramaya başaldık bile… Sonunda çağırdıkları taksi geldi, trene de 20 dk. falan kaldı kalmadı… Biz geç kalmalarımızın ritüeli ile dans ederken, sanırız Kars’ın en görgüsüz, en hayvanına denk geldik. Camı açıp balgam atmasına mı, selam verip cevap alamadığımıza mı, daha yataktan yeni kalkmış agresifliğine mi, trafikteki herkesle kavga etmesine mi yoksa taksi metre açmayıp kafasına göre rakam söylemesine mi kızalım… Tabi sonunda bizim de sabır taşımız çatladı “Hayırdır dayı?” dedik ve dayı geri vitesini hatırlayınca ücrette de anlaşıp, trene koşmaya başladık. Merak etmeyin, yetiştik.

Bu sefer daha lüks bir yolculuk bekliyordu bizi. Bunun heyecanı da inanın çok farklı. Düşünsenize koltuklarda 27 saatten sonra yastığınız ve yorganınız var artık! Hem de yine harika manzaralar eşliğinde. İster yatarak izleyin, ister karşılıklı oturarak.

Yatmak deyince, Kars gezimizin yüksek temposundan yorgun düşüp, hayatımızdaki en güzel gündüz uykusunu tadarken, kapının 10’larca kere vurulmasını duymamışız. Kapıyı açtığımızda, jandarma karşımızdaydı. Güvenlik ve kontrol için bizlerden kimlik istiyordu. O kadar anlamsız bakıp anlamamışız ki, tüm cüzdanı ellerine teslim ettik. Herkese güvenmememizi ve paramıza dikkat etmemizi öğütleyen kamu spotundan sonra kimlikleri kontrol edip gülerek uzaklaştılar.

20170203_111230-01.jpeg

Madem uyandık, yemek yiyelim dedik. Erzurum’a yaklaşmadan Cağ Kebabı siparişimizi verdik. İnanın tüm istasyon, elinde cağ kebaplı kuryelerle doluyor. Biz Gel-Gör Restoranı tercih ettik ama kompartmancı abilere göre şu anda daha iyileri varmış, araştırın deriz.

İlk trendeki coşku bu sefer yoktu. Kuralları seven vagon görevlileri ile geldiğimiz için, yemekli vagonu erkenden kapattılar. Biz de kendi eğlencemizi kendi odamızda sürdürdük. Filiz’in ganimetlerini ve hoş sohbetini hiç unutmayacağız. Her zaman böyledir ya, geri dönüşler çabuktur ve daha sakin.

Ve tren, Irmak istasyonuna varır. Ankara’ya geldiğimizde uçağımız akşam saatinde olduğundan, dolu dolu bir günümüz daha vardı. Biz de hemen eş dostu arayıp, en ilginç müze deneyimi için yol aldık.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ankara’ya vardığımızda saat 08:30’du. Müze sabah 10:00’da açıldığı için, trenden kalan kahvaltılıklarımızı müzenin karşısındaki bol güvercinli parkta yaptık. Bu cezaevi hakkında bir çok bilgiye bu linkten ulaşabilirsiniz; http://www.ulucanlarcezaevimuzesi.com

Müzeye girerken bizi gerçekçi balmumu heykelleri karşıladı, asker ve gardiyanlar tabi ki. Avludan geçip de koğuşlara doğru ilerlediğimizde karanlığın, kasvetin içinde rutubet kokusu unutulmazdı. Düşünsenize, biz gezerken irkildik ve korktuk, o dönemde bu mahkumlar ne travmalar yaşamıştır.

81 yıl boyunca 18 infazın gerçekleştiği, bir döneme damgasını vuran isimlerin yattığı bir yer burası. Deniz Gezmiş, Muhsin Yazıoğlu, Nazım Hikmet Ran, Necip Fazıl Kısakürek, Yılmaz Güney, Bülent Ecevit ve İskilipli Atıf Hoca gibi şahsyetlerin mahkum edildiği koğuşları gezerken, onlara ait eşyaların da sergilendiğini görebilirsiniz.

Sizde derin etkiler bırakacak bu cezaevini anlatmakla inanın bir yere varamayız. Çünkü hissetmeniz lazım. Tüylerimiz diken diken oldu gezerken. Hele bir de tekli koğuşlardan gelen temsili mahkum ve gardiyan sesleri hala kulağımızda çınlamakta. dolayısıyla küçük çocukların girmemesini öneririz.

Hadi biz kaçtıkla başlayıp; gezip gezip döndüğümüz bir başka gezimiz de çok sevdiğimiz İnanç Fitos arkadaşımızın babasının doğum günü kahvesi ile son buldu. Biz de İstanbul’un yolunu tuttuk.